AYAKLARINI AKINTIYA SARKITAN ÇOCUK
Ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk
lüferler geçer senin içinden
küçük göçmen balıklar
-ama nereye giderler sisli sularda-
Gemilerle gezen bu şehrin sesini
ikimiz iki dilden duyarız da
duymaz gemiler.
Bir yerli-yabancı burada, bir yabancı-yerli orada
ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk
dünyada bir anayurt bulunmaz sana, bana.
Ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk
teslim olan sokaklardan geçtim koşarak
elimde altmış vaftiz şekeri koşarak koşarak
-ama nereye gidebilirdim başka-
bir sen sağ kalmıştın
bir de iki gözü iki renkli bir kedi
Ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk
dünyaya yenildikçe güzelleşir insan
inan bana
Kim bilir kimleri taşır
denizde ışıklar yüzdüren şu batık gemi
kimlere açılır lambaları yanan evlerin pencereleri
“sizi seviyorum” desem çıkar mı bir işiten
insan daha uzak yıldızından
daha yalnız dünyadan.
Ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk
hangi yoldan geçsen incirler dokunurdu sana
vişne dalları, karadutlar
sana, bana dokunurdu yaprak döken ağaçlar
-ama nereye gidecektik ki iki başımıza-
ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk
ayak izlerimizdi saçılan yapraklar
yoksa birer lüfer miydiler suda?
Donakaldık
donakaldık,
karşı karşıya sur kapılarını tutan ak mermerden iki insandık
çekip gitsek yıkılacak bu şehir
kalsak
kalsak diyoruz ama
gemilerin halat attığı taşlar tanır da ikimizi
gemiler tanımaz
çığlık çığlığa dumanlar soluyarak
geçip giderler aya’ucumuzdan
-boş yere uçar martılar-
Boş yere bütün yolculuklar
ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk
gemiler onu almaz
kalmak ister İstanbul şehrinde, kalamaz.
Gemiler onu almaz
kalmak ister İstanbul şehrinde, kalamaz.
M.YAŞIN
İstanbul, 1987